Bir krallık ve imparatorluk olan Hititler, Antik Çağ’da Anadolu’da var oldu. MÖ 1600-1200 yılları arasında hüküm süren Hititlerin bilinen başkentleri bugün Çorum’da bulunan Hattuşa’dır. Krallık olarak ortaya çıkan bu devlet, zamanla büyüyerek bir imparatorluk haline geldi ve Anadolu’nun büyük bir çoğunluğunu hakimiyet altına aldı.
Fakat Hitit İmparatorluğu’nun sınırları Anadolu ile sınırlı kalmadı, sınırları bugünkü Suriye topraklarına kadar genişledi. Tabii bu durum Mısır’la aralarının bozulmasına ve Kadeş Savaşı’nın yaşanmasına sebep oldu. Bu savaş sonucunda tarihte ilk yazılı anlaşma olarak kayda geçen Kadeş Antlaşması imzalandı. Hititlerin birçok farklı devleti himayesi altına alması, farklı dinlerden tanrıların Hititler tarafından benimsenmesine ve Hitit dininin “Bin Tanrılı Din” olarak anılmasına sebep oldu.
HİTİTLERİN DOMUZ ETİ TÜKETİMİNE YAKLAŞIMI
Hititlerin krallıktan bir imparatorluk haline gelmesinde elbette güçlü bir ekonominin varlığı gerekiyordu. Bu güçlü ekonomiyi oluşturan önemli faaliyetlerden biri de şüphesiz ki hayvancılıktı. Hayvancılık faaliyetlerinin büyük bir kısmının büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği ile alakalı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu hayvanlar içerisinde domuzların beslenmesi ve tüketilmesi diğer hayvanlardan ekonomik ve sosyal anlamda daha farklı bir yerde duruyordu. Domuzlar sadece günümüz tek tanrılı dinlerinde değil aynı zamanda eski toplumlarda da kirli kabul edilip uzak durulmaya çalışılan hayvanlardan biri oldu. Öyle ki, kimi toplumlarda etlerinin tüketilmesi belirli koşullara bağlıydı.
Domuz tüketiminin kurallara bağlanması ile ilgili en eski veriye Eski Mısır Yeni Krallık Dönemi metinlerinde rastlanır. Metinlerde soylu ve elit tabakadan insanlar için domuz tüketimi yasaklanırken, domuz etinin fakir insanların yiyeceği olduğundan bahsedilir. Mısır’ın komşusu olan Hititlerde de domuza karşı benzer bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar Hitit dini metinlerinde domuz tüketimine karşı katı bir yasak ifade edilmese de bazı araştırmacılar tarafından domuzların Hitit dininde kirli kabul edildiği belirtilir. Tapınak görevlilerini konu alan bir tablette, domuzun ve köpeğin tapınağın eşiğinden geçmesine izin verilmemesi gerektiğinden söz edilir. Eğer domuz veya köpek tapınaktaki sunu kaplarına yaklaşırsa ve mutfak görevlisi buna müsaade ederse, tanrıların onu dışkı yiyip idrar içmeye mahkum edeceklerinden bahsedilir. Bu tablet de araştırmacıların bu görüşünü destekler niteliktedir. Domuzların dinen kirli kabul edildiği belirtilmesine karşılık, arınma ve verimlilik ritüellerinde domuzların kullanılıyor olması, kanunlarda domuzlarla ilgili maddelerin yer alması ve yerleşimlerde kemiklerinin bulunuyor olması Hititlerde domuzların kirli kabul edilip edilmediği konusunda bir çelişki yaratıyor. Ancak bu çelişki domuzların ekonomik ve sosyal değerleri ile ilişkili olabilir.
Zooarkeolojik değerlendirmeler ve yazılı metinler ışığında, domuzların Hitit ekonomisinde diğer hayvanlara kıyasla daha az önemsendiğini söyleyebiliriz. Bu durumun genellikle domuzların çamurda yuvarlanmak gibi doğal davranışları, dini açıdan kirli kabul edilmeleri ve Anadolu hayvancılık faaliyetlerine çok uygun olmamaları gibi farklı sebeplerden kaynaklandığı varsayılabilir. Hitit şehirlerinden gelen zooarkeolojik kalıntılarda domuz kemiklerinin nispeten az bulunması, diğer Yakındoğu kültürlerinde olduğu gibi domuz tüketimine karşı bir tutum geliştirdikleri anlamına gelebilir. Fakat Hitit yazılı tabletlerinde domuz yetiştiriciliği ile ilgili kelimelerin geçmesi (LÚSIPA.ŞAH “domuz çoban”, () humma – “domuz ağılı”), domuz yağının kullanımından bahsedilmesinin yanı sıra arınma ve verimlilik ayinlerinde domuzun kullanılması ve domuzlarla ilgili Hitit yasalarının bulunması, domuzların sosyal ve ekonomik hayatta düşünülenden daha önemli bir yere sahip olabileceğine işaret eder.
Bunun yanı sıra Hitit İmparatorluğu içerisindeki farklı yerleşimlerden elde edilen zooarkeolojik veriler, domuza karşı olan negatif tutumun merkez ve taşra yerleşimlerinde farklılaştığını da gösterir. Hitit idari ve dini merkezlerinde domuz tüketimi yüzde 5’ten az iken, taşra yerleşimlerinde bu oran yüzde 20-40’a kadar ulaşır. Bu zooarkeolojik veriler ışığında Hitit yerleşimlerinde kesin olarak bir domuz yetiştiriciliğinden söz edebiliriz. Ancak sadece zooarkeolojik veriler içerisindeki orana bakarak domuzların Hitit sosyal ve ekonomik yapısı içerisindeki yerini ve domuzlara karşı oluşan negatif tavrı anlayamayız.
Arkeolojik kanıtlar, Geç Tunç Çağ sırasında Anadolu’nun farklı bölgelerinde domuzlar üzerinde farklı tüketim alışkanlıkları olduğunu gösteriyor. Batı ve Güneydoğu Anadolu’da ele geçen arkeolojik malzemede domuz oranlarının yüzdesi daha yüksek iken, Orta ve Güney Anadolu’da özellikle Hitit başkenti ve dini merkezlerinin yakınında çok düşük. Bu farklılık çevre koşullarına, ekonomik ve sosyal temellere dayandırılabilir. Ancak Geç Tunç Çağ Anadolu örneğinde domuz tüketimi, çevresel faktörlerden daha çok sosyo-ekonomik sebeplerle ilişkili gibi gözükmekte. Domuzlar doğaları gereği nispeten ılıman iklimi ve su kaynaklarına yakın yerleri tercih ederler. İklim şartları göz önüne alındığında, Anadolu’nun kıyı bölgelerinin domuzların yaşaması ve yetiştirilmesi için daha uygun olduğu söylenebilir. Bu nedenle zooarkeolojik malzeme içerisindeki domuz oranı ılıman bölgelerde daha fazlayken, karasal alanlarda daha az görülür. Fakat domuzların zooarkeolojik malzeme içerisindeki bulunma sıklığının sadece çevresel faktörlerle açıklanması da doğru değildir. Nitekim Geç Tunç Çağ Anadolu’sunun en önemli besin kaynaklarından biri olarak düşünülen sığır özelinde de benzer bir durum söz konusu. Bu duruma rağmen Anadolu’nun kurak bölgesinde yer alan Geç Tunç Çağ Hitit yerleşimlerindeki sığır ve domuz yüzdeleri karşılaştırıldığında bazı istisnalar dışında sığır oranının domuzlardan daha yüksek olduğu görülüyor. Dolayısıyla Geç Tunç Çağ Hitit yerleşimlerindeki domuz sayısının azlığının çevresel faktörlerle ilişkili olmaktan ziyade doğrudan bilinçli bir seçim sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
DOMUZ TÜKETİMİNDE EKONOMİK VE SOSYAL SEBEPLER
Peki, bu seçimin sebebi tamamen ekonomik mi yoksa sosyal sebeplerle de ilişkili mi? Domuzlar oldukça hızlı ve çok sayıda üreyebilen canlılardır ancak domuzların sütü, yünü ve gücünden faydalanmak gibi herhangi ikincil bir ürünleri yoktur. Bu sebeple ekonomik anlamda koyun/keçi ve sığırın gerisinde kaldığı düşünülebilir. Fakat domuzlardan elde edilen yüksek kaliteli yağın oldukça değerli bir ürün olduğu da yazılı metinlerde geçer. Hitit yasalarının 90. maddesinde açıkça belirtildiği gibi eğer bir köpek domuz yağı yerse, domuz yağı sahibinin hayvanı öldürmekte ve domuz yağını köpeğin midesinden almakta haklı olduğu belirtilir. Domuzun yağının tam olarak nasıl bir kullanımı olduğu Hitit yazılı metinlerinde geçmese de büyüsel, ritüel, koku yağı ve tıbbi uygulamalarda kullanıldığını düşünebiliriz. Bunun yanı sıra yemeklere lezzet vermek amacıyla da kullanılmış olabilir.
Domuz etinin tüketimine dair de bazı dini metinler bulunur. Buna karşın günlük yaşamda kimler tarafından ve hangi durumlarda tüketildiğini tam olarak yorumlamak güçtür. Fakat koyun, keçi ve sığır tüketiminin toplumun varlıklı ve soylu kesimi tarafından daha ulaşılabilir olmasına karşılık, yoksul kesimin et tüketebilmek için domuz yetiştiriciliği yaptığını düşünebiliriz. Çünkü domuzlar ev artıkları ile de beslenebildikleri için koyun, keçi ve sığır gibi hayvanlara göre daha kolay yetiştiriliyordu. Bu yüzden daha çok düşük gelirli gruplar tarafından tercih edilen bir et kaynağı olarak kullanılmış olabilir.
Yazılı kaynaklarda domuzlara dair bilginin azlığı da domuz yetiştiriciliğinin idari yetkililer tarafından sıkı bir şekilde denetlenmeyen, yerel olarak sürdürülen bir faaliyet olduğuna işaret eder. Hititlerde domuza karşı oluşan negatif tutumun, domuzun davranışsal özellikleri yanında ekonomik değeri ile birleşip zaman içerisinde toplumun sembolik iletişiminin bir parçası haline gelerek sosyal statü, cinsiyet ve etnik ayrımların vurgulanmasında bir araç olarak kullanıldığını düşünebiliriz. Yazılı kaynakların da bu tezi desteklediğini görüyoruz. Yazılı metinlerden anlaşılan, genellikle domuzun çıkardığı gürültülü sesler ve ahırlarda tutuluyor olması, toplum içerisinde aşağılama olarak kullanılan özelliklerdendi. Örneğin; Urhi-Tesub (Murşili III)’un III. Hattusili tarafından hapsedilmesi “ahırdaki domuz gibi” ifadesi ile betimlenmiştir. Bir başka örnekte ise II. Mursili’nin, Arinna kentinin Güneş Tanrıçası’na yönelttiği bir duada, sürekli baş belası olan Kaska kabilesinden “domuz çobanları ve keten dokumacıları” olarak söz eder. Hititler tarafından Kaska’ların bu şekilde tanımlanması, domuz yetiştirmenin ve dokumanın kadınlar tarafından gerçekleştirilen görevler olduğunu düşündürür.
DOMUZ, DOĞURGANLIK VE ARINMA RİTÜELLERİNDE KURBAN EDİLİRDİ
Her ne kadar domuzların kirli kabul edildiği, tapınak etrafında istenmediği ve tanrılara domuzun dokunuşuyla kirlenmiş bir sunu yapılmasının lanetleyici olduğu yazılı metinlerde açıkça belirtilse de çeşitli ayinlerde ve törenlerde sık sık kullanıldığını da görüyoruz. Örneğin doğurganlıkla ilgili kimi ritüellerde domuz kurban etmenin ve bazen domuz eti yemenin gerekli olduğu anlaşılıyor. Bir tablette hamile bir kadının, çocuğunun hayatta kalması için domuzu nehre götürerek yaptığı bir ritüelden bahsedilir. Ritüelde, nehrin hayatın kaynağını, domuzun ise doğurganlığı ve üretkenliği sembolize ettiği tahmin ediliyor. Bir başka doğurganlık ritüeli ise kadın görevliler tarafından domuz eti tüketimine atıfta bulunur. Bu örnekte, bir domuz yavrusu çocuğun yerine geçmekte ve muhtemelen kurban edilen domuzun cinsiyeti çocuğun cinsiyetini belirlemeye yardımcı olmaktaydı. Bir kadının hamileliğini sağlamak için büyümüş domuzların veya cinsel organlarının ritüellerde kullanılmasından bahseden başka kil tabletler de vardır. Domuzlar sık üreyebildiği ve tek doğumda fazla yavru verebildiği için Hititlerin neden domuz ve kadın doğurganlığı arasında bir ilişki kurduğunu anlayabiliriz.
Domuzlar aynı zamanda arınma ritüellerinin bir parçasıydı. Bu ritüellerden biri de Tunnawiya ritüelidir. Tunnawiya hem arınma hem de bir doğurganlık ritüeli. Bu ritüele göre kadın ya da erkek kirlendiyse yani kadının çocukları sürekli ölüyorsa, çocuklar erken doğuyorsa ya da erkeğin / kadının cinsel organları fonksiyonlarını yerine getiremiyorsa, kadın veya erkek bu ritüeli gerçekleştirirdi. Ayini yapan kişi bir erkekse, ritüelde siyah bir koç; eğer bir kadınsa, o zaman siyah bir koyun kullanırdı. Bu hayvanlara ek olarak, ritüel sırasında küçük bir siyah domuz ve bir siyah köpek yavrusu ve fazladan koyun ile bir kuzu da kullanılırdı. Ritüelde kullanılan domuzun cinsiyeti, ritüeli gerçekleştiren kişinin cinsiyetine göre belirlenirdi. Domuzun kurban olarak kullanıldığı arınma ritüellerine bir başka örnek olarak Ashella ritüelini gösterebiliriz. Ritüelde, orduyu etkileyen vebayı durdurmasını istemek için tanrıya bir keçi, bir koç ve bir domuz adak olarak kullanılırdı. Üçüncü gün ağarırken, hayvanları, üç ekmek somununu ve bir sürahi birayı kırsal kesimdeki ıssız bir bölgeye götürür ve bunları ordularının üzerine veba salan tanrıyı kendi lehlerine çevirmek için sunarlardı. Domuz ve domuz yavrusu arınma ve doğurganlık ritüellerinin aynı zamanda dini festivallerde kullanıldığını biliyoruz.
Doğum ve doğurganlıkla ilişkilendirilen tanrıçalar adına kraliçe tarafından yönetilen dini festivallerde ve ayinlerde domuz kurban edildiği ve kadın görevliler tarafından tüketildiğinden yazılı tabletlerde bahsedilir. Doğurganlıkla ilişkilendirilen ritüeller, festivaller ve bunların yine kadınlar tarafından tüketilmesi bizlere domuz ve kadın arasında kurulan bir sembolik ilişki olduğunu gösteriyor.
Yazılı kaynakları ve zooarkeolojik verileri birlikte değerlendirdiğimizde, Hititlerin domuzlarla olan ilişkisini şu şekilde özetleyebiliriz: Dinen kirli kabul edilmelerine rağmen hayvancılıkta kullanılması ve tüketilmesi, tüketim oranının merkez ve taşra bölgelerine göre farklılık göstermesi, ritüellerde kadın kavramıyla ilişkilendirilmiş olması, toplum içinde domuza atfedilen anlamların farklı sosyal durumlara göre değiştiğine işaret ediyor. Yazılı kaynaklarda domuz üretim ve tüketiminin nasıl gerçekleşmesi gerektiğine dair henüz bir kanıt bulunamamış olmasına rağmen, domuz tüketimi belirli toplumsal algı ve değerlerle ilişkili duruyor. Bu nedenle, Hititlerde domuza karşı devlet ve dini otoriteler tarafından topluma empoze edilen katı bir tutumun olmadığını ancak domuza karşı tutumun ve domuz tüketiminin, bireylerin sosyal statü ve kimlik rolleriyle de ilişkili olarak geliştiğini söyleyebiliriz.
*Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yerleşim Arkeolojisi, Doktorant.